Hayâlî



Eskiden Karagöz oynatan kişiye Hayâlî, Hayâlbâz, Şebbâz isimleri verilirken günümüzde Usta diye anılmaya başlandı. Gerekli malzemelerin bulunduğu takıma Hayâl sandığı veya takım ismi verilir. Takımı tamam Hayâlîye ise sandığı tamam denir.Hayâlî Karagöz oyununun tek aktörüdür. Tasvirleri işler, onları oynar, seslendirir. Tasvirlerini kendi yapanlar olduğu gibi başkasının tasvirleri ile oynayanlar da vardır. Hayâlî oyunu yazar, oyunu adapte eder-uyarlar, duruma göre doğaçlama yapar, tuluat yapar. Tûluat denilen doğaçlama konuşma yetisi ve espri kabiliyeti Karagöz oyunları içinde önemli bir yer tutar. Tiyatro eğitiminde kullanılan ses tekniklerini kullanan Hayâlîler perdedeki tüm tiplerin seslerini tek başlarına konuşurlar. Hayâlî aynı zamanda Türk müziğini bilecek, tiplerin şarkılarını söyleyecek ve farklı şiveleri konuşacaktır. Temiz bir İstanbul Türkçesi kullanır. Dialekt yapar tipleri konuşur. İyi bir icracıdır tiplerin perdeye gelişlerinde şarkılarını söyler. Oyunculuk bilgisi olmayanın Hayâlî olma şansı zayıftır.
Hayâl ustasının yardımcısına eskiden Çırak, Çırağın yardımcısına da Sandıkkâr ismi verilirdi. Karagöz oyununda şarkıları türküleri okuyan kişiye Yardak, tef çalan yardımcıya Sazende ismi verilir.Günümüzde Hayâlî ustanın tek bir yardımcısı var ve buna Yardak deniyor. Hayâlî’ye oyun sırasında “Yardak” denilen yardımcısı yardım eder. Yardak, oyun tasvirlerini perdeye giriş sırasına göre ustaya verir, def çalarak müziğe eşlik eder, oyunun efektlerini yapar. Karagöz, pek çok disiplini bünyesinde barındıran zorlu bir sanattır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin I. Cildinde S.654’de tespit ettiği devrinin ünlü Karagöz ustalarını şöyle sıralar: 1700 lü yıllarda yaşayan Bekçi Mehmet, Sarı Ahmet, Şerbetçi Emin, 1800 lü yıllarda Hayali Berber Sait, Hayali Hamit, Papol Ahmet Efendi, Kıbrıslı Agah Efendi, Hayal Küpü Emin Ağa, İhsan Efendi, Küçük İsmail Efendi, Sıracalı İsmail Efendi, Arap Cemal Efendi, Erenköylü Haydar Bey, Hımhım Hüsnü Efendi, Cerrah Salih Efendi, Kâtip Salih Efendi, Tahir Ağa, Arap Ömer Efendi, Kör İzzet Efendi, Yorgancı Abdullah Efendi, Şeyh Fehmi Efendi, Kâtip Mahmut Bey, Püsküllü Hüsnü Efendi...Yakın Tarihimizin Hayâlîleri: Kör İmam, Katip Salih, Cerrah Salih, Yorgancı Abdullah, Kantarcı Hakkı, Şekerci Derviş, Aktar Rıza, Usturacı Mustafa, Çilingir Ohannes, Küçük İsmail, Zenne Sait, Miralay Neşet Bey, Şeyh Tahir AğaBu ustaların asıl geçimlerini temin ettikleri birde meslekleri vardı. Kimi marangoz, kimi demirci, kimi medrese de hoca idi.

Karagöz oyun malzemeleri



Eskiden boyutları 2 m. ile 2,5 m. olarak değişen bir duvardan bir duvara ip ile gerdirilen Kâr-i kadim (eski usul) perde, taşınması ve kurulması zaman almayan bir özellik taşırdı. Basmadan yapılan ortasına aynası sabit dikilen bu perdenin örneklerine Ressam Muazzez’in eserlerinde rastlıyoruz.Şimdilerde ise Nev-i icad (yeni buluş) olarak isim verilen paravana şeklinde sahnenin yapıldığını görüyoruz. Karagöz'ün oynatıldığı beyaz perdeye "ayna" adı verilir. Patiskadan Ayna ismi verilen bezin ölçüleri 110 cm x 80 cm. olarak yapılıyor. Perdenin hemen arkasına Peş tahtası veya Destgah (bir nevi raf) ismi verilen parça eklenir. Bunun üzerine def, ışık kaynağı, zil, nareke (kamış düdük) vs. konulur. Elektrik ışığı olmadan çok önceleri ışık kaynağı olarak hayal perdesinde mum ışığı veya şem’a kullanılırdı. Şem’a çanak içerisine konulan beziryağı, zeytinyağı gibi maddeler içerisine sarkıtılan fitilin yakılmasıyla elde edilen ışığın adıdır. Alevin parlamaması için, yağı soğutmak amacıyla yağ içerisine zincir daldırılırdı.Oynatma çubukları gürgen ağacından yapılma boyları 50-60 cm. arasında değişir. Bu çubukların şekillerden çıkmaması için uçları ısıtılır veya mum kabına batırılır ya da hafif ıslatılırdı. Perdeler önceleri 2 x 2,5m iken sonraları 110 x 80 cm ebadında yapılmaya başlanmıştır. İç tarafta perdenin altında kurulmuş "peş tahtası" vardır. Eskiden peş tahtası üstüne tasvirler, hayal ağacı, def, şem'a, oyun metni vb. konulurdu.
Karagöz oyununda tasvirlerin yanısıra tasvir sopaları, zil, def, nâreke (kamış düdük), perdeyi aydınlatan ışık kaynağı kullanılır.

Tasvir Yapımı


Gereken Malzeme: Karagöz tasvirleri yapmak için gerekli malzemeler şunlardır:
1. Üzerinde tasvirleri delmek ve işlemek için ıhlamur ağacından enine kesilmiş, yaklaşık 10 – 15 cm yüksekliğinde bir kütük. Çalışırken düz durması için dengeli kesilmesi, suyunu çekmiş ve kuru olması gerekir.
2. Tasvir yapımında kullanılan şeffaf, çiğ manda, sığır, bulunabiliyorsa deve derisi.
3. Deri üzerine çizim yapabilecek nitelikte çeşitli kalemler. Siyah olanlar tercih edilmelidir.
4. Tasvir kalıpları.
5. Deriyi kesebilecek kuvvetli bir makas.
6. Nevregan denilen deri üzerinde çeşitli şekillerde delik açmaya, delmeye ve deriyi kesmeye, temizlemeye yarayan çelik uçlu bıçaklar.
7. Zımbalar, biz, falçata.
8. İnce ve orta kalınlıkta zımpara.
9. Hazır kimyasal boyalar. (Sarı, kırmızı, yeşil, mavi, turuncu, siyah vb.)
10. Samur uçlu ince, orta ve kalın boylarda fırçalar.
11. Misina, katküt. İstenirse kök boya yapmak için çeşitli bitki ve materyaller kullanılabilir. Kaynatmak suretiyle elde edilen renklerin bir kısmı sıcakken, bir kısmı soğuk halde deri üzerine uygulanır. Boyanın deriye işlemesi için birkaç kat sürmekte yarar vardır. Siyah mürekkep yerine Osmanlı Hat mürekkebi de kullanılabilir.
Tasvir Yapımı: Karagöz yapımında kullanılan esas malzeme çiğ deri diye tabir edilen şeffaf halde tabaklanmış sığır, dana ve deve derileridir. Özel bir tabaklama işleminden geçirilen derinin kepekle kılları dökülüp, yağları bıçaklarla kazındıktan sonra güneşte kurumaya bırakılır. Tabaklamada zırnık kullanılırsa derinin sarı renk aldığı görülmüştür. Zırnık yerine kepekle doğal tabaklanan, sonra kireç içine daldırılan derilerde ise daha beyaz bir görünüm elde edilir. Tasvir yapımından önce bu kireçli derinin kazınması gerekir. Dünyada gölge tiyatrosu yapan pek çok ülke, deri yerine plastik, karton veya tahta kullanıyor. İstenen şeffaflığı elde edemiyorlar. Şeffaf ve kolay işlenir malzeme olduğu için, sanat değeri yüksek olduğu için biz deri kullanıyoruz. Deriden, yapacağımız tasvir ebatlarında küçük parçalar keserek üzerine çizim yaparız. Kesilen ve çizim yapılan parçayı su ile tavladıktan sonra makasla etrafını keseriz. Deriden her bir parçayı ayrı ayrı kesip çıkarırız. Oynar parçalar gövde, etek, ayaklar varsa kol ve diğerleri teker teker çıkarılır. Sonra yumuşak olduğu için ter
cih ettiğimiz ıhlamur kütüğü üzerinde deriyi işlemeye başlarız. Nevreganlama işlemi çelik bıçaklarla yapılır. Delme işlemi (Nevraganlama), daha sonra kullanılan bıçaklara ad olmuştur. Nevregan denilen özel uçlu çelik bıçaklar, bizler aracılığı ile deriye delikler açarız. Pürüzleri, çapakları kazıma bıçağıyla kesip deriyi temizleriz. Açılan bu delikler tasvirlerin hatlarını belirler ve ışığın perdeye geçmesine yardımcı olur. Baskı altında tutup düzelttiğimiz deri bu esnada kurur. Kazıma ve zımparalama işleminden sonra boyama aşamasına geçeriz. Çeşitli bitki, kök ve doğal boyarlardan hazırladığımız kök boyalarla tasvirleri boyarız. Kontürlerini yani çevre çizgilerini is mürekkebi ile çektikten sonra tasvirin bağlantılarını yaparız. Eskiden bağırsakla bağlanan parçalar bugün katküt, balmumlu ip ya da misina ile dikilmektedir. Deriden kesilen bozuk para büyüklüğündeki pullar – düğmeler de yerine dikilir. Düğmenin ortasına zımba ile oynatım sopasının gireceği delik açılır. Artık tasvirimiz oynatıma hazır demektir. Tasvirlerimizi nemden ve aşırı güneşten korumak gerekir. Nem derinin yumuşayıp çürümesine, güneş ise kavrulup bükülmesine neden olur. Tasvir üzerine sürülen zeytinyağı, asit etkisi ve sakızlanma sürecine girmesi yüzünden tasviri korumaya uygun değildir. Deriyi korumak için yumuşak bir bezle silmek ve zaman zaman baskı altına almak yeterlidir.

Karagöz Musikisi



Karagöz oyununun bir başka önemli yanı musikiyle olan yakın ilişkisi. Oyun musikiyle başlıyor ve musikiyle bitiyor. Karagözcülerin bu nedenle, doğaçlama için gerekli yeteneklerin, taklit becerisinin, gündemi takip etme ve iyi yorumlama çabalarının dışında bir musiki eğilimine de sahip olması gerekiyor. Geçmiş Ramazanlarda, iftar sofrasından kalkılır kalkılmaz Karagöz oyunlarına koşulmasının sırrı, oyunun böylesine bütünlüklü bir eğlence sunmasında aranmalı belki de. Güldürü, taşlama, tiyatro, güncel olayların analizi ve elbette güzel müzik... Karagöz oyununun kökeni hakkında muhtelif rivayetler olduğunu söylemiştik. Bunlardan biri de Yavuz Sultan Selim’in 1517’deki Mısır seferi ve fethinden sonra oyunun Kuzey Afrika’dan Osmanlı’ya geldiği yönünde. Yavuz, burada seyrettiği dramatik bir gölge oyununu, bir çocuk eğlencesi olarak şehzadelerin seyretmesi için saraya taşır. İspanya’dan göçen Yahudilerin ya da doğudan batıya göçen Çingenelerin oyunu İstanbul’a taşıdığı da söylenir. Oyun hakkındaki ilk belge ise 1582 tarihli Surname-i Humayun. Belgede, şehzadelerin sünnet törenlerinde Karagöz Hacivat oynatıldığı belirtilmiş. Oyunun kökenine ilişkin olarak akla en uygun formül ise, Karagöz oyununun, fethettiği yerlerin kültürünü yok etmek yerine, onlardan yararlanmayı, bu kültürlere uyum sağlamayı seçen Türklerin Orta Asya’dan getirdikleri gölge oyunu ile Anadolu kültüründeki başlıca figürlerin birleştirilmesinden doğan bir sentez olduğu... Kökeni ne olursa olsun, bu oyunun bizim topraklarımıza ait bir kültürel değer olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Ve bize ait bu kültürel değer, yine bizim ilgimizi bekliyor.

Karagöz'ü Biz mi Öldürdük ?



``Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer`` derlerdi, eskiden büyüklerimiz.... Estetiğin toplum yaşamında günümüzde olduğundan daha fazla önemsendiği, mizah anlayışının henüz şimdiki gibi bel altına inme pespayeliğine düşmediği, hele hele hiciv denilen sanatın kirli çamaşırları ortaya dökmekten çok, inceden inceye dalga geçme sanatı olduğu devirlerdi... İşte o dönemlerde, dünyanın başka hiçbir kültüründe olmadığı kadar zarif bir sanatımız vardı... Karagöz - Hacıvat...
Gazetelerin, radyo - televizyon gibi iletişim araçlarının olmadığı zamanlarda toplumun en önemli eğlencesi olan Karagöz sanatı insanları sadece güldürmekle kalmamış, estetiğin ön planda tutulduğu bir hiciv sanatı olarak toplumsal bilinç (belki kamuoyu da diyebiliriz) oluşmasında öncü bir rol oynamıştır. Tâ ki devlet yöneticilerinin bu yergiden rahatsız olup Karagöz oyunlarını yasaklamalarına kadar. Evet yanlış okumadınız , Karagöz oyunları bir dönem yasaklanmış.. 2. Abdulhamit döneminde Karagöz'ün yergileri yönetimi o kadar rahatsız etmiş ki çareyi yasaklamakta bulmuşlar ve çok ağır cezalar getirmişler. O zamana kadar yazılı bir metne bağlı olmadan güncel olayların mizahi bir dille yorumlandığı Karagöz oyunları, ancak önceden kontrol edilecek yazılı metinler ile oynatma şartı ile yeniden serbest bırakılmış. İşte o tarihten sonra Karagöz oyunu hiçbir özelliği olmayan kaba saba bir çocuk oyunu durumuna düşmüş ve bu şekilde gelenekselleşerek günümüze kadar gelmiş. Ama artık devir o devir değil, Karagöz yavaş yavaş asli kimliğine yeniden kavuşma yolunda ilerliyor.

Karagöz ve Hacivat


Karagöz: Oyuna adını veren esas tiptir. Tahsil görmemiş bir halk adamıdır, sokak dili ile konuşur. Hacıvat’la birlikte oyunun iki temel kişisinden biridir. Cahil cesareti diyebileceğimiz bir cesarete ve gözüpekliğe sahiptir. Bu yüzden tekin olmayan kişilerle başı sık sık derde girer. Sürekli Hacıvat’ın yardımını görür. Okumamış ama zeki ve hazırcevaptır. Öğrenim görmüş kimselerin yabancı sözcük ve dil kuralları ile alay eder. Devamlı olarak anladıklarını anlamaz görünür, kelimelere ters anlamlar yükler. Böylece toplum içindeki iki ayrı zümrenin dillerinin çatışması ortaya serilir. Hacıvat’la söylediklerini yanlış anlıyormuş gibi eğlenir. Sözlerine farklı ifadeler yükler. Genelde işsizdir, boş gezer. Hacıvat’ın bulduğu işlerde çalışır. Yerinde duramayan, herşeye burnunu sokan meraklı bir tiptir. Bunun sonucu başı dertten kurtulmaz. Herşeye burnunu sokan Karagöz sokağa inmediği zaman pencereden kafasını uzatır veya evin içinden seslenerek işe karışır. Özü sözü bir, düşüncesini söylemekten çekinmeyen patavatsız bir kişi olduğu için kendini hep zor durumların içinde bulur. Yine de işin içinden sıyrılmasını bilir. Değişik oyunlarda değişik kıyafetler içinde görülebilir. Kadın Karagöz, Gelin Karagöz, Eşek Karagöz, Çarpılmış Karagöz, Çıplak Karagöz, Süpürgeli Karagöz, Bekçi Karagöz, Çingene Karagöz, Sandalcı Karagöz, Tulumlu Karagöz, Davullu Karagöz gibi çeşitleri vardır. Oyun içinde rol gereği kıyafet değiştirse de, oyun sonuna daima kırmızının hâkim olduğu bilindik görüntüsü ile çıkar.


Hacıvat: Hacı İvaz, Hacı Ayvaz veya Bursalı Hacı Ivaz adları ile de anılır. Medrese eğitimi görmüş, Arapça ve Farsça kelimelerle, tamlamalarla konuşan, her konuda bilgi sahibi olan biridir. Karagöz’le sürekli bir didişme içindedir. Ders verir tavrı, bilgiçliğe döner. Bazen bu çok bilmiş tavırları başlarını derde sokar. Yine de çeşitli badireler onun sayesinde atlatılır. Kıyafetine yeşil renk hâkimdir. Karagöz gibi değişik tasvirleri vardır. Kadın Hacıvat, Keçi Hacıvat, Çıplak Hacıvat, Kâhya Hacıvat, Sandalcı Hacıvat. Aynı şekilde oyun içinde kıyafeti değisse bile oyun sonunda klasik yeşilin hakim olduğu kıyafeti ile görünür.





KLASİK KARAGÖZ OYUNLARININ BAŞLICA TİPLERİ


Karagöz oyunlarının ortaya çıkışı hakkında kesin olarak ortaya konulabilen bilgilerin olmadığını ve bu konuda öne sürülen tüm bilgilerin birer varsayımdan öte gidemediğini yazmıştık. Karagöz oyunları nasıl ortaya çıkmış olursa olsun değişmez bir olgu var ki o da oyunlarda rol alan tiplemelerin birden bire oyunların içine girmiş olması değil zaman içinde Karagöz perdesinde yer almış olduklarıdır. Padişah 2. Abdulhamid döneminde tüm tiyatro oyunlarına olduğu gibi Karagöz oyunlarına da sansür konmasından sonra oyunlarda (ya da geleneksel Türk tiyatrosunda) eskiden olduğu gibi doğaçlama geleneği yavaş yavaş terk edilmeye başlanmıştır. Çünkü doğaçlama oyunlar yapısı gereği güncel olayların mizahi bir dille seyirciye aktarılması temeline dayanır ki, doğaçlama oynatıldığında siyasal taşlamalar yapılması tabii ki kaçınılmazdır. Ancak bu dönemden önce tüm oyunlar doğaçlama oynatıldığından günlük hayatta toplum hayatında yer edinmiş olan kişiler ya da etnik gruplar Karagöz perdesine yansıtılmışlardır. Bu açıdan bakıldığında Rum, Arnavut, Rumelili gibi tiplemeler Osmanlı Devletinin genişlemesine paralel olarak toplum hayatının bir parçası olmuşlar ve bu da Karagöz perdesine yansımıştır. Karagöz oyunlarında oyun metinlerini ezberlemek yerine tiplerin genel karakteristik özelliklerini bilmek yeterlidir. Çünkü bu tiplemeler belli olaylar karşısında belli davranış kalıpları sergilerler. Karagöz dobra, hilesiz, zaman zaman patavatsız, Hacıvat iş bilir kaypak, Tuzsuz Deli Bekir kabadayı vs.
Karagöz konusunda araştırma yapmış kişiler oyunlardaki tiplemeleri çeşitli sınıflandırmalara ayırmışlardır. Bu sınıflandırmalar genellikle şive taklitleri üzerine kurulmuştur. Prof Metin And ise bu sınıflandırmayı 11 bölümde yapmıştır;

Eksen Kişiler (Karagöz, Hacıvat)
Kadınlar (Zenneler, Kanlı nigar, Salkım İnci, Karagöz'ün karısı, Hacıvat'ın Kızı vs.)
İstanbul ağzı konuşanlar (Çelebi,Tiryaki)
Anadolulu kişiler (Laz, Bolulu, Kayserili, Kürt, Kastamonulu)
Anadolu dışından gelen kişiler (Arnavut, Arap, Acem)
Müslüman olmayan kişiler (Rum, Ermeni, Yahudi)
Kusurlu ve ruhsal hasta olan kişiler (Kekeme, Kambur)
Kabadayılar ve sarhoşlar (Matiz, Tuzsuz Deli Bekir, Sarhoş)
Eğlendirici kişiler (Köçek, Çengi, Cambaz, Hokkabaz)
Olağanüstü kişiler ve yaratıklar (Cazular, Cinler, Canan)
Geçici, ikincil kişiler ve çocuklar (Çeyiz taşıyıcaları, Satıcılar vs.)

Bu listedeki tiplemeler klasik Karagöz oyunlarında kullanılagelen tiplemelerdir. Bunların dışında her Hayâlî'nin kendine göre yaptığı tiplemeler olabilir. Özellikle de güncel hale getirilip doğaçlama oynatılan oyunlarda toplumun ilgisini çeken kişiler ya da varlıklar Karagöz perdesinde yer alabilirler. Bu açıdan Karagöz oyunlarında rol alan tiplemeleri buradakilerle sınırlamak doğru değildir.



Çelebi: Karagöz ve Ortaoyunu'nda genç erkeği oynayan, İstanbul ağzıyla konuşan bir tiptir. Eskiden okumuş, tahsil görmüş eğitimli kişiler için kullanılan Çelebi tâbiri, bey ve efendi kelimelerinin yerini tutardı. Eğlenceyi sever, sürekli âşıktır. Kibar ve mirasyedidir. Güzel konuşmayı ve gezmeyi sever. Kadınlara düşkünlüğü ile bilinir. Kıyafeti yıllar içinde zennelerle birlikte en çok değişiklik gösteren tiptir. Modayı yakından takip eder. Osmanlı yaşantısındaki toplumsal değişimleri en bariz gösteren Karagöz tipidir. Toplumsal değişimleri Çelebi kıyafetleri üzerinde görmek mümkündür. İlk zamanlar sarıklı, kaftanlı çelebilerden Tanzimat sonrası fesli, setreli, redingotlu, İstanbulinli çelebilere bir değişim gözlenir.






Karagözün Karısı: Karagöz Hacıvat'la konuşurken daima içerden seslenen karısı genelde görünmez. Oyun başında Hacıvat'ın tegannisiyle, Karagöz'ün bağırması sonucu uyanan çocuğunu uyutmaya çalışır.

Tuzsuz Deli Bekir: Mahallenin belalısıdır bazılarına göre yiğit bir delikanlıdır. Oyunda son anlarda çıkar onun gelmesi ile düğüm çözülür. Suçluları cezalandıran, mahallede düzeni kuran odur. Adaleti kendi bilek gücü ile sağlar, suçlulara moral dersi vermez çoğunlukla onları bağışlar. Mahallede ona karşı çıkabilen tek kişi Karagöz'dür. Laz: Karagöz oyununda kayıkçılık ve kalaycılık yapan tip. Temel, İdris gibi isimler alır. Karadeniz'in çeşitli yörelerine ait dialektler kullanır. Çok süratli konuşup karşısındakine söz vermez. Ağzı kalabalık, geveze bir tiptir. Yöre insanının aceleci, hareketli yapısını yansıtır. Çabuk sinirlenir, çabuk yatışır. Yerinde duramayan sustuğu zaman heykel gibi duran, konuştuğu zaman makine gibi konuşan karşısındakini dinlemeyen bir tiptir.








Beberuhi:
Karagöz oyununda kötü huylu cüce tipi. Saray soytarıları gibi vücudu gelişmemiş, aklı kıttır. Çabuk ve duraksamadan konuşur. Başkalarını, özellikle Karagöz'ü kızdırmaktan hoşlanır. Yılışık, sulu, alaycı, herkesle dalga geçen densiz bir tiptir. Oradan oraya laf taşıyarak herkesi birbirine düşürür. Etrafa kulak asmaz, devamlı olarak söz söyler, boyu kadar uzun bir külahı ve kimi kez de külahın ucunda feneri vardır.










Acem: Karagöz ve Ortaoyunu'nda görülen Azerbaycan2dan ya da İran'dan gelen Azeri kökenli Türktür. Zengin bir halı tüccarıdır, ticaretle uğraşır. Çoğu kez halı tüccarı olması yanısıra tömbekici, antikacı ya da ara sıra tefecidir. Eliaçık, gönlü yüce, ancak atıp tutan bir kişidir. Abartma huyu çok belirgindir, inatçıdır, nispet yapar. Karagöz2ün karşısında yüksekten atar. Karagöz ise bu kişinin sözlerini kaba nüktelerle karşılar. Eğlence düşkünü olduğu kadar kendine dalkavukluk edenden hoşlanır. Şiire düşkündür. Farsça beyitler okumaya bayılır. Karagöz ise Türkçe maniler okuyarak oyuna komik unsurlar katar.

Karagöz Tarihçesi


Geleneksel Türk tiyatrosu ortaoyunu , meddah , köy seyirlik oyunları ve gölge oyunu olarak dört ana bölüme ayrılır.
Gölge oyunu;deriden yapılan tasvirlere arkadan vuran ışığın tasvirlerin gölgesini beyaz bir perde üzerine yansıtması temeline dayanır. Doğu kültürlerine özgü bir sanat olan gölge oyununun ortaya çıkışı hakkında değişik rivayetler vardır. Bir rivayete göre Çin hükümdarı Wu (M.Ö. 140-87) karısının ölümü üzerine derin bir üzüntüye kapılır. Şav Wong adlı bir çinli, hükümdarın üzüntüsünü hafifletmek için sarayın bir odasına gerdiği beyaz bir perdenin arkasından geçirdiği bir kadının perde üzerine düşen gölgesini ölen kadının hayali diye sunar. Bir başka rivayete göre ise Hint’ten çıkmış 4. ve 5. yüzyıllarda Java’ya (Java'da
Wayang Kulit adını alır)geçmiş ve buradan da batı dünyasına yayılmıştır. Gölge oyunu tekniğinin Türk toplumunda ne zaman kullanılmaya başlandığı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Bir görüşe göre Çinlilerden Moğollara onlardan da Türklere geçmiştir. Daha sonra da Türk akınlarının istikametine paralel olarak batıya geçmiştir. Bu tekniğin Türk halk kültüründe ne zaman Karagöz olarak ortaya çıktığı hakkında değişik görüşler vardır. Bunlardan en yaygın olanı Sultan Orhan devrinde (1324-1362) Ulucami’nin inşaatı sırasında Bursa’da geçmiştir. Cami inşaatında çalışan demirci ustası Kambur Bâli Çelebi (Karagöz) ile duvarcı ustası Halil Hacı İvaz (Hacıvat) arasında geçen nükteli konuşmaları dinlemek isteyen işçiler işi gücü bırakıp onların etrafında toplanır,bu yüzden de inşaat yavaş ilerlermiş. Bu durumu öğrenen padişah her ikisini de idam ettirmiş.(Bir rivayete göre ise Karagöz idam edilmiş, Hacıvat ise hacca giderken yolda ölmüştür). Daha sonra çok pişman olan padişahı teselli etmek isteyen Şeyh Küşterî başından beyaz sarığını çıkarıp germiş ve arkasına bir şema(ışık) yakarak ayağından çıkardığı çarıkları ile de Karagöz ve Hacıvat’ın tasvirlerini canlandırıp nükteli konuşmalarını tekrar etmiş. O tarihten sonra da Karagöz oyunları değişik mekanlarda oynanır olmuş. Günümüzde de Karagöz perdesine Şeyh Küşterî meydanı denir ve Şeyh Küşterî Karagözcülüğün pîri kabul edilir.
D.T.C.F Tiyatro kürsüsü eski başkanlarından Prof. Metin And’a göre ise, 1517 yılında Mısır’ı fetheden Yavuz Sultan Selim’in Memlük sultanı Tumanbay’ın Nil nehri üzerindeki Roda adasında asılışını hayal perdesinde canlandıran bir hayal sanatçısını, oğlu Kanuni Sultan Süleyman’ın da görmesini arzu ederek İstanbul’a getirmesiyle
gölge oyunu Anadolu’ya girmiştir: “Türkler 16. yüzyılın başında perde gerisinden gölge yansıtma tekniğini Mısır’dan almışlardır. Mısır oyunlarında birbirinden kopuk sahneler bulunduğu için ilk başlarda Türk gölge oyunlarında da buna uyulmuştur. Ayrıca, Mısır gölge oyunlarında belirli, kalıplaşmış kişilere pek rastlanmaz. Nitekim 16. yüzyılda Karagöz ve Hacıvat’ın adını pek duymayız. Böylece, Mısır’dan alınmış olan bu yeni oyuna zamanla Türk yaratıcılığı katılmış, çok renkli, hareketli bir biçim verilmiş, kesin biçimini aldıktan sonra da Osmanlı İmparatorluğunun etki alanı çevresinde yayılmıştır. Böylece gölge oyunu Mısır’a yani geldiği yere bu yeni biçimiyle dönüp yerleşmiştir. Nitekim bir çok gezgin, 19. yüzyılda Mısır’daki gölge oyununu anlatırken, bunun karagöz olduğunu, Mısır’a Türkler tarafından sokulduğunu ve çoğunlukla Türkçe oynatıldığını belirtmişlerdir.”*
Evliya Çelebi’ye göre ise; Efelioğlu Hacı Eyvad, Selçuklular çağında Mekke’den Bursa’ya gidip gelen Yorkça Halil diye tanınmış biridir. Bu yolculuklardan birinde kendisini eşkiyalar öldürmüştür. Karagöz ise Bizans Tekfuru Kostantin’in seyisi olup Edirne dolaylarında Kırk Kilise’den kıptî Sofyozlu Balî Çelebidir. Yılda bir kez Tekfur kendisini Alaeddin Selçuki’ye gönderdiğinde Hacıvat ile buluşup konuşurlardı. Gölge oyunu sanatçıları onların söyleşmelerini gölge oyunu olarak oynatırlardı. Ancak bilindiği gibi Anadolu Selçuklu devleti 1308-1318 yıllarında son bulmuştur, Evliya Çelebi ise 1611 yılında doğmuştur. Evliya Çelebi'nin kendi doğumundan yaklaşık 300 yıl önceki bir olay hakkındaki görüşlerinin güvenilirliği yoruma açıktır. Karagöz ile Hacıvat’ın gerçekten yaşayıp yaşamadıkları ise hiçbir şekilde ispat edilememiştir.
İslam dünyasında bu oyuna zıll-i hayâl (hayal gölgesi), hayâl-el sitare (perde hayâli) gibi adlar verilmiştir.Bazı islam tasavvufçularının eserlerinde hayâl sahnesi Dünya’ya, insanlar ve diğer varlıklar perdedeki geçici hayallere benzetilmiş,oyundaki hayaller nasıl perde arkasındaki sanatçı tarafından oynatılıyorsa, evrendeki varlıkları da görünmeyen bir yaratıcının hareket ettirdiği anlatılmıştır.
16. yüzyılda hayâl oyununun yaygınlığını ve Osmanlı eğlence sanatlarının başlıcalarından olduğunu gösteren pek çok belge vardır. Şeyhülislam Ebussuut Efendi’nin (1490-1574) hayâl oyununu ibret gözüyle seyretmenin cezayı gerektirmeyeceği yolundaki fetvası bunların en önemlisidir.Ebussuut Efendi;Rayetu hayâl al-zılli ekbera ibrâtın Limen huva fi ilmil-hakikatı râkıŞuhusun ve eşbahun temerru ve tankadîVatefna serian vel-muhariku bakî.(Gerçek biliminde yükselmek isteyenler için gölge oyununda büyük ibretler olduğunu gördüm. Kişiler, kalıplar gölge gibi gelip geçiyor ve çabucak yok oluyor, onları oynatan ise durucu kalıyor) demiştir.
17. yüzyılda belgeler daha da çoğalmaktadır .Evliya Çelebi, Naima gibi yerli yazarların eserlerinden ve o çağda İstanbul’da bulunmuş Avrupalıların anı ve gezi kitaplarından öğrenildiğine göre ramazan ayında
ramazan eğlenceleri yapılan kahvehanelerde, başka zamanlarda da evlenme, doğum, sünnet düğünü vs. dolayısıyla saray, konak ve evlerde yapılan şenliklerde oynatılan bu oyunlar Osmanlı toplumunun belli başlı eğlencelerinden biriydi.
19. yüzyılda da yine sarayın ve halk toplantılarının gözde eğlencelerinden olan olduğunu yerli ve yabancı kaynaklardan öğreniyoruz. Söz konusu yerli kaynaklara göre, II. Mahmut devrinde şehzadelerin sünnet düğününde geceleri on bir ayrı yerde Karagöz oynatılmıştır. Abdülaziz ve II. Abdülhamit devirlerinde bazı Karagöz sanatçıları Mızıkayı Hümayun himayesine alınmışlardır.

KARAGÖZ VE OYUN BÖLÜMLERİ



Karagöz deve veya manda derisinden yapılan tasvir adı verilen insan, hayvan veya eşya şekillerinin çubuklar yardımıyla arkadan verilen ışıkla beyaz perde üzerinde hareket ettirilmesi esasına dayanan gölge oyunudur. Oyun adını, baş kişisi olan Karagöz'den almaktadır. Gölge oyunu ülkemize Yavuz Sultan Selim'in 1517'deki Mısır seferi sonrası 16. yüzyılda gelmiştir. Mısır'ı fetheden Yavuz Sultan Selim'in Memlük sultanı Tomanbay'ın asılışını hayal perdesinde canlandıran bir hayal sanatçısını, oğlu Kanuni Sultan Süleyman'ın da görmesini arzu ederek İstanbul'a getirmesiyle gölge oyunu İstanbul'a gelmiştir. Türkler 16.
yüzyıl başlarında perde gerisinden gölge yansıtma tekniğini Mısır'dan almışlardır. Mısır Memluklarının gösteri yaptıkları siyah, ışık geçirmeyen, arabesk motiflerle işlemeli tasvirleri, şeffaf ve renklendirilmiş deri üzerine işleyen Türkler, bu sanata farklı bir nitelik kazandırdılar. Mısır oyunlarının olay örgüsünün birbirinden kopuk yapısını düzenleyip yeni bir biçim verdiler. Oyun tipleri Osmanlı İmparatorluğu'nun bünyesinde barındırdığı halklar içinden ve mahalle geleneğinden seçilmiştir. Karagöz Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yayılmış, çevre ülkelerde etkili olmuş, geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Karagöz oyunu Mısır'a tekrar yeni biçimiyle dönüp ilgi görmüştür18. yüzyıldan itibaren kesin biçimini alan Karagöz halkın en sevilen eğlence türlerinden biri olmuştur. Karagöz, tek sanatçının yeteneğine bağlı olarak oynatılır. Karagöz'ü oynatan kişiye Hayâlî ya da Usta denir. Bir Hayâlî'nin her şeyden önce temiz bir İstanbul Türkçesine sahip olması, taklit yeteneğinin gelişmiş olması lazımdır. Tûluat denilen doğaçlama konuşma yetisi ve espri kabiliyeti Karagöz oyunları içinde önemli bir yer tutar. Tiyatro eğitiminde kullanılan ses tekniklerini kullanan Hayâlîler perdedeki tüm tiplerin seslerini tek başlarına konuşurlar. Hayâlî aynı zamanda Türk müziğini bilecek, tiplerin şarkılarını söyleyecek ve farklı şiveleri konuşacaktır. Hayâlî'ye oyun sırasında ''Yardak''denilen yardımcısı yardım eder. Yardak, oyun tasvirlerini perdeye giriş sırasına göre ustaya verir, def çalarak müziğe eşlik eder, oyunun efektlerini yapar.
Karagöz'ün oynatıldığı beyaz perdeye "ayna" adı verilir. Perdeler önceleri 2 x 2,5m iken sonraları 110 x 80cm ebadında yapılmaya başlanmıştır. İç tarafta perdenin altında kurulmuş "peş tahtası" vardır. Oyunda bunun dışında zil, tef, kamış, nareke (düdük), perdeyi aydınlatacak kandil veya ampul vardır... Karagöz oyunları dört bölümden oluşur.

A.Mukaddime (Giriş)

B.Muhavere (Söyleşi-Atışma)

C.Fasıl

D.Bitiş

A. Mukaddime: Oyun başlamadan perde ortasına göstermelik denen figürler (Limon ağacı, Çiçek saksısı, Gemi, Çeşme, Hamam vb.) yerleştirilir. Göstermelik hangi oyunun oynanacağına dair bir ipucu olabildiği gibi oyundan tamamen bağımsız da olabilir. Göstermelik Hayali ya da Yardağın çaldığı kamıştan yapılmış nareke ismi verilen düdüğün çıkardığı zırıltılı ses ve def velvelesi eşliğinde perdeden yavaş yavaş kaldırılır. Bu oyunun başladığına işarettir. Daha sonra seyirciye göre sol taraftan Hacıvat semai formunda bir şarkı söyleyerek gelir, şarkısını bitirdikten sonra perde gazelini okur. Perde Gazeli: Perdeden Göstermelik na’reke vızıltısı ve def velvelesi eşliğinde kaldırıldıktan sonra Hacıvat tarafından söylenen uyaklı manzum şiirlerdir. Hayali perde gazeline başlamadan “Oof Hay Hak!” diye yaratana seslenir. Oyunların tasavvufî yönlerinin ağırlıklı olarak vurgulandığı perde gazellerinde, yaratanın varlığı ve birliği övülürken insanın aciz bir kul olduğunun altı çizilir. Karagöz’ün ibret perdesi olduğu ve gösterinin bir ders niteliğinde olduğu belirtilir. En bilinen perde gazeli;
Nakş-ı sun’un remz ider hüsnünde rüyet perdesi Hace-i hükmü ezeldendir hakikat perdesi Sîreti sûrette mümkündür temaşa eylemek Hâil olmaz ayn-ı irfâna basiret perdesi Her neye im’an ile baksan olur iş âşikâr Kılmış istilâ cihanı hab-ı gaflet perdesi Bu hayâl-i âlemi gözden geçirmektir hüner Nice Karagözleri mahvetti bu sûret perdesiŞem-i aşkın yandırıp tasviri cismindir geçen Âdemi amed şüt etmekte azimet perdesi Hangi zılla iltica etsen fena bulmaz acep Oynatan üstadı gör kurmuş muhabbet perdesi Dergah-ı Âl-i Abâ’da müstakim ol Kemterî Gösterir vahdet elin kalktıkça kesret perdesi.

(Türk Folklor Araştırmaları Yıllığı, Karagöz Özel Sayısı, İstanbul Haziran 1959, Sayı 119, s: 1935-1936.)Bu gazel 1312 (H.) senesinde Üsküdar’da ölen Kemteri mahlasını alan Raşit Ali Efendi’nindir. Karagöze izafe edilen ve Bursa’da Çekirge yolundaki mezar taşına 1310 (H.) yılında yazılmıştır. Bu ve bunun gibi değişik perde gazellerinin okunmasıyla oyun açılmış olur. Perde gazeli bitimiyle Hacıvat seyirciyi selamlar ve Karagöz’ü çağırmak için teganniye başlar. Karagöz bağırmamasını söylese de Hacıvat bağırmaya devam eder. Bunun üzerine Karagöz aşağıya atlayıp, Hacıvat’la alt alta, üst üste kavga ederler. Hacıvat kaçar, Karagöz sırt üstü yerde yatarken anlamsız sözlerden oluşan tekerlemesini söyler. Karagöz Hacıvat’a kızıp söylenirken, “Bir daha gel bak ben sana neler yaparım” der. Hacıvat tekrar perdeye gelir ve Mukaddime biter, Muhavere (söyleşi – atışma) başlar.

B. Muhavere: Kelime anlamı karşılıklı konuşma olan muhavere, Karagöz ve Hacıvat’ın tüm özelliklerini bünyesinde barındıran bir bölümdür. Yanlış anlamalara dayalı, kelimelerin ses oyunlarıyla farklı anlamlarda kullanılmaları, ikilinin eğitim öğretim durumları ve kişilik özellikleri bu bölümde iyice belirginleşir. Eski oyunlardan günümüze ulaşan muhavereler asıl oyunun konusuyla ilgili değildir. Yeni yazılan muhavareler ise oyunla ilgili olabiliyor. Bu bölüm Karagöz’ün yabancı sözcükler kullanarak konuşan Hacıvat’ı yanlış anlaması ya da yanlış anlar görünmesi üzerine kuruludur. Böylece muhavere, ortaya türlü cinaslar ve nükteler çıkmasıyla sürer gider. Muhavereler her konuya açıktır, önceden bilinen bir muhaverenin içine günlük olaylar sokulabileceği gibi, günlük olayları şakacı bir dille eleştiren doğaçlama muhaverelerde olabilir. Bu Karagöz oynatan ustanın maharetine ve kültürüne bağlıdır. Evliya Çelebi’nin çok övdüğü Hayâlî Kör Hasanzade Mehmet Çelebi’nin akşamdan sabaha dek değişik taklitler yapıp herkesi hayretler içinde bıraktığı, 18. yüzyıl sonlarında yetişen Kasımpaşalı Hafız’ın da gece sabaha kadar sadece Hacıvat ile Karagöz’ü oynatıp konuşturduğu, dinleyenlerin çatlamak derecesine geldiği ve vaktin nasıl geçtiğini fark etmedikleri biliniyor. 18. yüzyıl sonlarında yetişen hayal küpü Emin Ağa’nın bir söylediği muhavereyi bir daha söylemez diye şöhreti vardır. Muhavere bölümü Hacıvat’ın Karagöz’den dayak yiyip kaçması, yalnız kalan Karagöz’ün “Sen gidersin de ben durur muyum. Ben de giderim evime bakalım ayine-i devran ne suretler gösterir” diyerek çıkması ile sona erer.

C. Fasıl: Oyunlara ad olan bölümdür. Karagöz oyunları isimlerini burada geçen olay örgüsünden alırlar. Karagöz ve Hacıvat dışındaki diğer tipler ağırlıklı olarak bu bölümde perdeye gelir, kendilerini gösterirler. Basit entrikalarla oluşan düğüm yine bu bölümde çözüme kavuşturulur. Hacıvat’ın Karagöz’e iş bulması, Karagöz’ün kendisini zor durumda bırakacak işler yapması en çok kullanılan temalardır. Akışa göre kendi kılık ve şiveleri ile çeşitli tipler perdeye gelip giderler. Gelen her tip kendi müziği eşliğinde şarkısını söyler.
D. Bitiş: Karagöz oyununun en kısa bölümü bitiştir. Fasıl bölümü sona erdikten sonra Karagöz ile Hacıvat perdeye gelirler. Burada kıssadan hisse söylenir. Gelecek oyunun adı, yeri ve zamanı konuşma arasında ilan edilir. Karagöz Hacıvat’ı tekrar döver, bunun üzerine Hacıvat, klasik sözü, “Yıktın perdeyi eyledin viran, varayım sahibine haber vereyim heman” diyerek yukarı sola doğru perdeden ayrılır. Oyunu kapatan Karagöz’dür. “Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola! Bak yarın akşam ben sana neler ederim neler!” diyerek yukarı sağa doğru perdeden çekilir. Hayal perdesinde ışığın kararmasıyla oyun sona erer. Karagöz oyun metinleri Kar-i kadim ve Nev icad olmak üzere ikiye ayrılır. Eski Karagöz oyunlarına (Kar-i kadim), yeni olanlara ise (Nev icad) denir.

 

Dünden Bugüne Karagöz... Copyright © 2008 Green Scrapbook Diary Designed by SimplyWP | Made free by Scrapbooking Software | Bloggerized by Ipiet Notez